Pandemi Sonrası Sağlık Çalışanları Yalnız Bırakıldı
Covid-19 pandemisinin ardından sağlık çalışanları, yalnızca virüsle değil, sistemin ağır yüküyle de mücadele etmeye devam ediyor. Nöbet üstüne nöbet, bitmeyen mesai saatleri ve çözülmeyen özlük hakları, birçok sağlık emekçisini fiziksel ve ruhsal tükenmişliğe sürüklüyor.
“Sakın Ölme, Nöbete Gel” Çağrısı Artık Gerçek Hayatın Özeti
Gazeteci-yazar Lale Akasoy’un “Sakın Ölme, Nöbete Gel” başlıklı yazısı, sağlık çalışanlarının yaşadığı çaresizliği çarpıcı şekilde gözler önüne serdi. Akasoy’un satırları, aslında binlerce sağlık çalışanının kalbinden geçen haykırışları dile getiriyor. Yazıya göre, sistemin sağlık emekçilerine dayattığı tablo şöyle özetleniyor:
Esnek mesai yok
İzin, istifa, emeklilik hakkı yok
Tatil yok, kreş yok
Aşı yok, yıpranma payı yok
3600 ek gösterge hâlâ yok
Ama diğer tarafta:
Bol nöbet ve yoğun mesai var
Şiddet, mobbing, ayrımcılık var
Adaletsiz ve keyfi uygulamalar var
Ağır iş yükü ve yüksek risk her gün omuzlarda
“Çocuklarınızı da Nöbete Yazsınlar Bari!”
Sağlık çalışanları, yaşadıkları tükenmişliği şu cümlelerle anlatıyor:
“Sürünerek, bayılıncaya kadar çalış... Ama sakın ölme, nöbete gel! Hastalanmasın, izin almasın... Çocuklarınız Allah’a emanet! Çocuklarımızı da nöbete yazsınlar bari...”
Bu dramatik ifadeler, sadece ironik bir eleştiri değil; aslında sistemin kör ve sağır kaldığı bir uyarı.
Hak Yok, Sorumluluk Var
Hakları yok sayılan sağlık çalışanları için “gün değil, yıl sizin yılınız” gibi sözler de artık alay gibi karşılanıyor. Çünkü yıl boyunca art arda gelen görevler, izin kısıtlamaları ve ağır çalışma koşulları, fiziksel gücün ötesinde bir ruhsal yıkıma neden oluyor.
Toplumun Omzundaki Sessiz Kahramanlar
Pandemi boyunca alkışlanan sağlık çalışanları, şimdi sadece iş yüküyle değil, görmezden gelinmişlikle mücadele ediyor. Yetkililere yapılan çağrılar artarken, “Eşit işe eşit ücret”, “Performans değil insan onuruna uygun maaş”, “Şiddetsiz çalışma ortamı” gibi talepler hâlâ karşılık bulmuş değil.